Paris’te Viski: La Maison du Whisky & Curio Parlor
Bir toplantı nedeniyle haftasonunda Paris’teydim. Paris’e gitmeden hemen önce Facebook’taki Whisky Bloggers kapalı grubuna kabul edildiğim için oradaki usta bloggerlardan Paris ve viski denince akla gelen mekanları öğrenme fırsatı buldum.
Viski spesifik dükkan denince akla gelen ilk isim daha önce Mehmet Yalçın’la viski sohbetlerimizde de adını duyduğum La Maison du Whisky elbette. Dünyaca ünlü bu dükkan sayısız viski çeşidiyle içeri girince en az 1-2 saat geçirebileceğiniz bir viski cenneti.
Kapıdan girdiğimiz anda bizi tavana kadar dolu raflar karşılıyor; kapının tam karşısındaki rafların Japon viskilerine ayrılmış olması Japonya’nın malt viski konusunda giderek yükselen bir trend olduğunu doğrular nitelikte. Japon viskilerine çok hakim olmadığım için o rafların önünde 10 dk takılınca dükkanın sahibi Jean-Marc Bellier yanıma geldi ve sohbete başladık (bu arada Jean-Marc’ın viski konusunda Türkçe yazan bir blogger olmama şaşırdığını söylemeliyim).
Jean-Marc biraz ilgili olduğumu görünce Japon viskilerinin dizili olduğu rafın yanındaki kilitli kapıyı açtı ve büyük bir gururla dükkanın özel koleksiyonunu gösterdi. Küçük bir odanın duvarlarını kaplayan bu koleksiyon 30-40 yıllık Macallan, Dalmore ve daha niceleriyle tek kelimeyle muhteşem bir deneyim. Jean-Marc da heyecanımı anladı ve en az 100 şişelik koleksiyondaki 10 viski hakkında “bak bu da var, bak bunun tadı böyledir” vs şeklinde bilgi verdi. Bu işe uzun yıllarını verdiğini her şişenin tarihçesini, nasıl yorumlar aldığını, hangi yıllarda Malt Whisky of the Year seçildiğini ezberden söylemesinden anlamak mümkündü.
Dükkanda yaklaşık 1 saat kadar kaldım; şişelerin %99.99’unu Türkiye’de bulmak mümkün olmadığı için çıkmak gelmedi içimden. Yaklaşık 300 Euro bütçeyle girdiğim dükkandan en verimli alışverişle çıkmak istediğim için raflar arasında epey gidip geldiğimi söylemeliyim.
Bütçemin önemli bir bölümünü yıllanmış bir cask strength e harcama planım olduğu için Glendronach 20 years Cask Strength’te karar kıldım. 626 şişe üretilen bu serinin 407. şişesi şu anda barımın en güzel yerinde. Ne zaman kıyıp açarım, ne zaman içerim inanın hiçbir fikrim yok:)
La Maison du Whisky’den Japon viskisi almadan dönmek de büyük hata olacağı için epey bir düşündükten sonra set halinde satılan Nikka koleksiyonunu almaya karar verdim. Bu sayede en azından 6 değişik Japon viskisi konusunda tadım notlarımı sizinle paylaşma fırsatı bulacağım.
Merak ettiğim bir diğer viski de pek çok ödül alan bir Tayvan viskisi olan Kavalan’dı. Taşıyabileceğim büyük şişe sayısı sınırlı olduğu için deneme Kavalan şişeleriyle yetinmek zorundaydım.
Jean-Marc’a Fransız viskileri konusunda sorduğumda çok da hevesli olmadığını gördüm. Tadım için açık şişesi olmadığı için hayıflanırken bana bir sample vereceğini söyledi ve dükkanın arkasında bir odada kayboldu. Domaine de Hauts Glace ve yine merak ettiğim ama tadamadığım Chichibu şişelerini eliyle doldurup etiketleyerek bana hediye etmesi seyahatimin en mutlu anıydı sanırım.
Alışverişimi The Balvenie 14 yo Caribbean Cask le tamamladım ve La Maison du Whisky’den çıktım. Her ne kadar aklım kaldıysa da yapacak bir şey yok malesef, bir dahaki sefere…
Not: Jean-Marc’la sohbet ederken 1 gün önce bir Türk’ün gelip 3-4 şişe Japon viskisi aldığını öğrendim. Japon viskilerinin Türkiye’de bulunmuyor oluşu gerçekten çok büyük bir sıkıntı. Ağzının tadını bilen bu viskiseverle umarım yakın zamanda tanışma fırsatı bulurum…
Aynı günün akşamı bana önerilen 2 bardan birine gidecek kadar zamanım vardı. Bunlardan biri yine bir viski uzmanı olan Bozkurt Karasu‘nun önerdiği, Bloody Mary’nin de doğum yeri kabul edilen, Hemingway, Gershwin gibi pek çok ünlünün zaman geçirdiği Harry’s Bar (malesef gidemedim) ve diğeri de official bir Nikka barı olan Curio Parlor’du. Zaman geçirmeyi çok sevdiğim, Paris’in en keyifli semtlerinden olan St Germain’deki yürüyüşümü takiben Rue d’Anjou da bulunan Curio Parlor u buldum ve bir başka viski cennetiyle karşılaştım.
Curio Parlor çok çok küçük bir bar, daracık bir ara sokakta tepesinde tabela filan olmayan yeşil bir kapı düşünün, üstünde Curio Parlor yazıyor ve kapalı. İnanın ilk anda “herhalde şu anda kapalı” diyip yürümeye devam edecekken hadi bir deneyelim diyip elimi kapıya attım; saatin henüz 20:30 olması nedeniyle içeride kimsenin olmadığı minicik ama şık bir barla karşılaştım. Benden hemen sonra 2 genç arkamdan girdi ve ben kapıyı açsam mı/çalsam mı diye düşünürken kaldırımda sohbet eden bu gençlerin oranın barmenleri olduğunu anladım. Elime menüyü verdiler ve o anda o kapıyı açmış olmamın ne müthiş bir karar olduğunu anladım. 20 yıllık Yoichi’lerin, 25 yıllık Taketsuru’ların dublesi 15 Euro gibi ultra makul bir fiyatla satıldığını görmek gerçekten büyük bir mutluluk. Başta sessiz sessiz içkimi yudumlayıp not alırken 10 dk içinde 40 yıllık arkadaş gibi muhabbete daldık. Jean-Marc’ın yaşadığı şaşkınlığı burada da gördüğümü söylemeliyim. Arthur ve Xavier’in “Türkiye’de viski var mı?” “Alkol içiliyor mu?” soruları sanıyorum ülkemiz hakkındaki algıyı açıklamaya yetiyor. Bu sorulara tepki olarak öyle bir anlattım ki bu sefer de tüm ülke sabahtan akşama viski içiyor gibi bir algı yaratmış olabilirim:) Curio Parlor hakkında da yazacağım, kendilerinden bahsedeceğim bir Türkçe viski bloğum olduğunu söylediğimde heyecanla www.meleklerinpayi.com adresini not aldılar. Sahibi Curio Parlor la aynı olan ve viski menüsü oldukça geniş olan Sherry Butt barını da tavsiye ettiler ancak malesef oraya da uğrayacak zamanım kalmamıştı. http://www.sherrybuttparis.com/#Accueil
Curio Parlor’da içtiğim 1993 Yoichi, Taketsuru 21 yo ve hediye olarak bardağımı doldurdukları Taketsuru 25 yo gerçek bir viski şöleni oldu. Japon viskilerinin neden bu kadar çok konuşulduğunu, yüksek puanlar aldığını artık çok iyi biliyorum. Tadım notlarımı başka bir yazıda paylaşacağım.