Londra The Whisky Show – 1. Gün Özeti
Üzerine basit bir blog yazısı değil kitap yazılabilecek bir haftasonu geçirdim. 4-5 Ekim tarihlerinde Londra’da düzenlenen The Whisky Show Avrupa’nın (belki de dünyanın) en iyi viski festivallerinden biri ve orada olup, 60’ın üstünde tadım yapıp, defter dolusu notla ve izlenimle dönünce nereden başlayacağını bilemiyor insan. Tüm tadım notlarımı elbette tek yazıda toplamam mümkün değil, bu yüzden başka yazılar da gelecek ardından…
Yağmurlu bir Londra sabahında The Whisky Show’un yapıldığı Vinopolis’e yaklaşıyorum. Henüz mekanın kapısına bile ulaşmadan metrelerce uzayan sırayı görüyorum. İlk anda biraz hevesim kaçsa da dakikalar içinde çevremdeki viskiseverlerle sohbet ederek beklemek büyük bir zevk haline geliyor. 20 dk lık bir beklemeden sonra içeri giriyorum ve tadım kadehimi elime alıyorum. İçimde derhal stand alanına girip sırayla tüm viskileri tatma dürtüsü var; ama kendimi tutmam gerek; 500 küsur farklı şişeden Türkiye’de ve duty free’lerde bulma şansım olmayanları seçtim ve hazırlıklıyım. Deneyecek pek çok viskinin yanısıra 3 tane de masterclass’a kaydım var, günü efektif değerlendirebilmek için ilk 20 dakikamı planlamaya ayırıyorum. Dave Broom’un The World Atlas of Whisky’nin yeni baskısını imzalayacağı oturuma girmemeye karar veriyorum zira son dakikada onun masterclass’ına da yer açıldı ve şovun ilk gününü onun masterclass’ıyla kapatacağım…
Güne Japon viskileriyle başlıyorum. 15 yo Nikka Miyagikyo ve 21 yo Nikka Pure Malt tam da beklediğim gibi harika bir başlangıç oluyor. Japon viskilerini geride bırakıp ne zamandır merak ettiğim Hint viskisi Paul John’un standına geçiyorum. Classic, Brilliance, Edited ve Peated adını verdikleri 4 farklı ekspresyonla festivaldeler ve %12 lik meleklerin payı oranıyla dünyanın en açgözlü meleklerinin yaşadığı Hindistan’da üretilen bu müthiş maltları büyük bir zevkle (ve açık konuşmak gerekirse şaşkınlıkla) yudumluyorum.
İlk masterclass’ın saati yaklaşıyor. Yolda iki taşın arasında Springbank 15 yo tadıyorum. Campbeltown viskilerini bulmak o kadar zor ki bu standı sonraya ayırmama rağmen dayanamadım. Diğer şişelere geçmeden ilk masterclass’ın yapılacağı odayı bulmak için koşturuyorum. Festival oldukça geniş bir mekanda yapılıyor ve farklı salonlarda farklı etkinlikler var. Sonunda buluyorum; Glenfiddich‘in marka elçisi Mark Thomson la inanılmaz bir line-up tadacağız. Masaya oturunca heyecanla fotoğraf çekmeye başlıyorum ancak gördüğünüz gibi ilk kadeh yanlışlıkla boş unutulmuş, elbette derhal dolusunu alıyorum ve tadıma geçiyoruz.
Resimde de görebileceğiniz gibi oldukça nadir bulunan Glenfiddich’leri bir bir deniyoruz. Tadım notlarımı ayrı bir yazıda ayrıntılı ileteceğim bu masterclass’ta en dikkat çeken özellik Glenfiddich karakterinin yıllar içinde büyük bir değişiklik göstermiş olması. Etiketsiz bir şişe olarak sonda gördüğümüz şişenin Çin pazarı için şişelenen ve 10.000 dolar fiyatla satılan 38 yıllık ekspresyonun boş şişeye doldurulmuş hali olduğunu öğrenince oldukça heyecanlandığımızı söylemeliyim. Pek çok katılımcı için tadımın tepe noktası bu son şişe olsa da uzun boyunlu ilginç şişesiyle dikkat çeken ikinci sıradaki Classic %43 benim için daha tatmin edici ve dengeliydi. 4. sırada gördüğümüz ve 125. yıl anısına çıkarılan Anniversary Edition’ın yoğun isli kokusu gerçekten çok şaşırtıcı oldu; Islay süsü verilmiş bir Glenfiddich’ten çok zevk aldığımı söyleyemeyeceğim.
Bir sonraki masterclass’a gitmeden Bowmore’ları da aradan çıkarmak için standa uğruyorum ve Islay 18 ile Tempest’ı tadıyorum. Tempest kırmızı biber notalarıyla harika çıkıyor.
From Port to Port Finish masterclass’ı için Martine Nouet ile birlikteyiz. Şarap, gastronomi, viski, şeflik gibi pek çok rafine zevki bünyesinde toplamış sevimli bir Fransız kadın Martine. Fransa’da şarapla uğraşırken viski dünyasını keşfediyor ve İskoçya Islay adasında yaşamaya karar veriyor. Bu oturumda da Glenmorangie Quinta Ruban, Edradour Port Cask, Balvenie Portwood 21yo, Laphroaig Cardeas ve Kilchoman deniyoruz. Tüm viskilerin ortak yönü hayatlarının tamamını veya son bölümünü bir porto şarabı fıçısında geçirmiş olmaları. Balvenie Portwood benim için hafif gül notalarıyla bu oturumun yıldızı oluyor. Oturumda Martine’den sayısız ilginç bilgi alıyoruz ama benim için en ilgi çekici olanı viskisinden bir damlayı parfüm sürer gibi bileğinin içine sürmesi ve koklaması, gerçekten de çok farklı kokular keşfetmek için çok iyi bir yöntem ve ben de uygulamaya başladım (elbete elinizi kokulu bir sabunla yıkamadığınız ve bileğinize parfüm sürmediğiniz durumlarda)
Günü yine bir masterclass’la kapatıyorum; The World Atlas of Whisky‘nin yazarı Dave Broom’la “What is Whisky”. İsim sizi yanıltmasın, usta viski 101 dersi vermiyor ve klasik malt tanımlarını zorlayan İsveç, Fransız, Tazmanya, Hollanda viskilerini ve daha o sabah fıçıdan çekilmiş ve sadece 2 yıllık olmasına rağmen müthiş olgun bir butik damıtımevi viskisini tatma fırsatı buluyoruz. Sunumun sonunda Dave’le tanışmak ve yeni baskısı yapılan kitabını imzalatmak büyük keyif. Türkçe bir blog açılmış olmasından memnuniyetini dile getiriyor ve tüm Türk viskiseverlere selamlarını yolluyor…
Saat 18:00 e yaklaşıyor, 1. gün bitti… Ertesi gün sadece bir masterclass’ım var ve listemdeki viskilerle 10 GBP lik jetonlarla içebildiğimiz dream dramlari ikinci güne bırakarak mekandan ayrılıyorum. Ayrılmak pek de mümkün değil zira Vinopolis aynı zamanda Londra’daki en büyük viski dükkanlarından birini bünyesinde barındırıyor. Ne zamandır aklımda olup bir türlü alamadığım The Science & Commerce of Whisky ve Discovering Scotlands Distilleries kitaplarımı ve yenisi yayınlanan “kutsal kitap” Malt Whisky Yearbook 2015’i alıyorum. Bu arada not defterimin de sonuna geldim, The Whisky Exchange‘in müthiş tadım defterlerinden (http://www.thewhiskyexchange.com/P-26129.aspx ) birini almanın tam sırası…
2. güne yepyeni bir not defteriyle ve müthiş viskilerle başlamak üzere Thames nehri kıyısında otelime doğru yürüyorum. Yüzümdeki gülümseme tattığım (ve dayanamayıp içtiğim:) viskilerden mi yoksa böyle muhteşem bir organizasyona katılmış olmaktan mı bilemiyorum…
2. gün notları için lütfen tıklayın.